ÖZET
Beşeriyet, arz üzerinde küçük gruplardan karmaşık toplumlara doğru bir seyir takip etmiştir. Beşeriyetin bu tarihî sürecini ilahi kaynaklı peygamber öğretilerinin rehberlik ettiği dikey eksen ile beşer aklının ve yeteneklerinin yoğurup şekillendirdiği yatay eksenin ahenkli bir uyumu üzerinden okumak gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle insanlık tarihine insanoğlunun arz üzerinde yapıp ettiklerinin yanında nübüvveti de merkeze alarak bakmak icap etmektedir. Zira beşeriyet tarihinde nübüvvet, toplumların oluşturulması ve sürdürülmesinde, devletin ve unsurlarının ilkelerinin ve pratiklerinin ihdasında, toplumların beşerî ve ilmî gelişmişliğini temin etmesinde, toplumların ıslah edilmelerinde ve adalete dayalı düzenlerin kurulmasında önemli bir ekseni temsil etmiştir. Bu hususta Kur’an’da isimleri zikredilen peygamberlerin gönderildiği yer olan Mezopotamya, beşeriyet tarihinde toplumların ve medeniyetlerin merkezi ve vasatı olmuştur. Ancak nübüvvetin belirttiğimiz etkisi çerçevesinde insanlığın merkezi olan Mezopotamya, ilk olarak İsrailoğulları ve Roma ile önceki asırlarda, Batı’nın modernite ve ilerlemecilik merkezli yaklaşımları ile son iki asırdır bu merkezden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Nübüvvete dair bu kırılmalar, makalemizin problematiğini oluşturmaktadır. Bu problematiği ele almada izleyeceğimiz metot, beşeriyet tarihine nübüvvet ekseninde bakmak, tarih anlayışımızı peygamberlerin tesis ettikleri dinî, siyasi, ilmî, içtimai ve iktisadi dinamiklere göre yeniden ıslah etmek şeklindedir. Bu sayede modernitenin ilerlemeci tarih anlayışı sıradanlaşacak, beşeriyet tarihinin dikey ve yatay eksenin ahenkli bir uyumu ile süregeldiği daha net görülebilecektir.