ÖZET
Günümüz uluslararası ilişkilerinde konvansiyonel ve nükleer güçler arasındaki etkileşim, devletlerin tehdit algılarını ve davranışlarını önemli ölçüde etkileyen karmaşık bir dinamik yaratmaktadır. Çin’in 2021 yılının ortalarında üç yeni füze silosu inşa ettiğinin ortaya çıkması, Çin’in geleneksel “asgari nükleer caydırıcılık” stratejisinde bir değişiklik olup olmadığına dair soruları gündeme getirmiştir. Bu çalışma, Çin’in uzun süredir devam eden nükleer stratejisinden saptığını ileri sürmektedir. ABD ve Çin arasındaki konvansiyonel dengede meydana gelen olumsuz değişiklikler Çin’i nükleer kabiliyetlerini arttırmaya ve konvansiyonel kabiliyetlerini geliştirerek nükleer gücünün caydırıcılık kabiliyetini arttırmaya teşvik etmiştir. Bir devlet nükleer caydırıcılığının hasmının konvansiyonel yetenekleri tarafından zayıflatılabileceğini algıladığında, nükleer caydırıcılığını güçlendirerek karşılık verme eğilimindedir. Benzer şekilde, nükleer kuvvetlerinin beka kabiliyetini arttırmak için konvansiyonel kabiliyetlerini de geliştirebilir. Çinli uzmanlar ABD’nin konvansiyonel hassas vuruş kabiliyetlerini Çin’in garantili misilleme kabiliyeti için önemli bir tehdit olarak görmektedir. Ayrıca, Çin’in nükleer cephaneliğinin geçmişe kıyasla daha çeşitli konvansiyonel tehditlerle karşı karşıya olduğuna inanmaktadırlar. Bu çalışma, Çin’in nükleer füze silolarını genişletmesinin ardındaki nedenleri analiz etmeyi amaçlamakta ve nükleer silahların Çin’in askeri doktrinindeki rolünü ve Çin ordusundaki son modernizasyon çabalarını incelemektedir. Çin’in tehdit algılarına bağlı olarak gelişen nükleer kabiliyetlerini ve bunların küresel güvenlik dinamikleri üzerindeki etkisini anlamak bu araştırmanın odak noktasıdır.